Logo
Print this page

Kalem Erbabımız Necati Zekeriya

İkinci Dünya Savaşı’nın sonu ve Yugoslavya’nın kurulmasıyla bu ülkede yaşayan Türklerin yaşamında yeni bir dönemin başladığı da bilinen bir gerçektir.

Balkan Savaşlarıyla Osmanlı yönetiminin dağılmasından sonra 1944 yılının Kasım - Aralık aylarında bu topraklarda açılan devlet okullarında ilk defa Türk dili üzerine eğitim başladı. Latin kökenli Türk alfabesiyle ilk gazete çıktı, halk kültür varlığını büyük bir coşkuyla yaşatmaya başladı. Türkler kimliklerini güçlendirmek için sağlanan birçok koşullardan yararlanmasını bildi. Eskiye göre çok farklı olan bu yeni durum, Türkler için oldukça yararlı bir ortamda eğitim ve kültür alanında önemli bir kadronun meydana gelmesine neden oldu. Sıradan ve gözde olan bu aydınlar arasında edebiyatla uğraşmaya başlayanlar da vardı. O dönemin yazarları, günümüze kadar devam eden ve Türkiye dışında, Anadolu Türkçe’siyle yazılan önemli bir edebiyatın temellerini attı. Rumeli’nin bu bölgesinde yaşayan Türkler’in varlığını ispat edip kültür hazinelerinin zenginleşmesine yol açtı.

Bu aydınların ve yazar çizenlerin birçoğu, halkına ve milletine yararlı olmak amacıyla kendilerinden hiçbir şeyi esirgemeyip gösterdikleri büyük etkinlikler sonucu, eğitim ve kültür alanında derin izler bıraktı. Altmış yıldan beri, Makedonya’da Türkçe yazılan edebiyatı meydana getirenler arasında da, adları belleklerden kolay kolay silinmeyecek kişiler vardır. Bu kalem erlerinin önde gelenlerinden biri kuşkusuz Necati Zekeriya’dır. Ölümünden on beş yıl geçmesine rağmen, bu yazarımız, Makedonya Türkler’inin edebiyatında hala derli toplu anlatılamamış, yorumlanmamış, önemli, büyük ve değerli bir yere sahiptir. O sadece edebiyat hazinemizi zenginleştiren bir yazar değil, aynı zamanda başarılı bir gazeteci, iyi bir eğitmen, becerikli bir yayıncı, kültür alanında deneyimli bir örgütleyiciydi. Çok önemli bir özelliği de, düşünce üreten bir kişi olmasıydı. Sözün kısası, her zaman iyi bir şey yapmayı, güzel bir eser meydana getirmeyi, başta ortamı için yararlı bir eylemde bulunmayı amaçlayan, seyrek aydınlarımızdan biriydi.        1928 yılının Kasım ayında, Üsküp’te dünyaya gelen ve 1988 yılının 107Haziran ayında Voyvodina’nın Sremska Kamenitsa’daki ünlü kalp hastalıkları hastanesinin ameliyat masasında dünyaya göz yuman Necati Zekeriya, dinine ve milli geleneklerine, örf ve adetlerine saygılı bir ailede yetişmiştir. Babası Türk halk türkülerini okuyan ve keman çalan bir müzisyen, Kumanovalı bir avukatın kızı olan anası ise, diğerleri arasında nine ve dedelerinden bellediği halk hikaye ve masallarını çok güzel anlatan soylu bir kadındı. Bu yüzden Necati Zekeriya, daha küçük yaşlarında halk türkü, masal ve hikayelerimizin tadını hissetmiş, güzel Türkçemizin, Rumeli Türkçesi’nin ne denli zengin olduğunu fark edebilmiştir. Bu gerçeği göz önünde bulundurarak anne ve babasının onun yazarlık etkinliğinde büyük rol oynadıklarını söylemek mümkün. Zira, başta savaşlar, istila yılları ve daha birçok nedenlerden dolayı düzenli bir eğitim göremedi. Kendi kendini yetiştiren kişilerden sayılırdı. Okumayı,araştırmayı severdi, hep bilgi peşinde koşardı. Her şeyden çok dilin kurallarına hakim olmaya çalışırdı. Bu sayede Türkçeyi oldukça güzel kullanan şairler ile yazarların başında bulunurdu.             Edebiyata şiirle girdi. İlkin çocuklar için şiir yazmaya ve yayınlamaya başladı. Daha sonraki yıllarda “Kırmızı Küpeler”, “Gelincik” ve “Silahşör Tavşan” adlı kitaplarını yayınladı. Bu kitaplarında yer alan şiirlerin konuları çocuk dünyasına çok yakın, didaktik ve öğretici niteliktedir. Biraz da günlük ihtiyaçlara ayak uydurarak o yıllarda ünlü Yugoslav çocuk yazarlarının etkisi altında yazılmalarına rağmen bu şiirler ya da manzumeler, edebi ve sanat değerinden yoksun değildir ve bunlar, daha sonra bu topraklarda gelişecek, olgunlaşacak çocuk şiirinin temel taşını oluşturmaktadır.

Necati Zekeriya’nın çocuk edebiyatında asıl gücü, yazdığı küçük hikayelerde görülür. Bu tür hikayeleriyle o, sadece edebiyatımızda değil, Makedon edebiyatında da çığır açan bir yazar olarak sayılır. İlk hikayelerini “Bizim Sokağın Çocukları” adlı kitapta yayınladı. Kitabın ilk yayımından kırk kusur yıl geçmesine rağmen, bunlar hala değerini kaybetmemiş, küçük okurlar tarafından seve seve okunan hikayelerdir. Kitabın birkaç yabancı dile çevirip, Türkiye’de de “Varlık”, “Cem”, “Tekin”, “Koza” yayın evler ile Milli Eğitim ve Çocuk Edebiyat Vakfı tarafından yayınlanması, hikayelerinde edebi ve sanat değerilerinin büyük olduğunu en iyi ispat etmektedir. Hikayelerin kahramanı Orhan, her ortamda çocuklar tarafından, aralarından biriymiş gibi kabul edilmekte ve zaman zaman şımarık, afacan 108görünmesine rağmen aslında cin fikirliliği yüzünden sevilmektedir. Yazar, Orhan’ı, “Eski Sokağın Çocukları”, “Yeni Sokağın Çocukları” ve “Bizim Sokağın Romeo ve Jüliyeti” adlı kitaplarında yaşatmaya çalışmasına rağmen, bu hikaye kitapları ilk kitabı, “Bizim Sokağın Çocukları”nın gölgesinden kurtulamamıştır. Bu yüzden Necati Zekeriya’nın çocuklar için yazdıklarından söz edilirken “Bizim Sokağın Çocukları” ve bu kitaptaki kahramanı Orhan ilk akla gelir.

Hikayeler hem biçim ve hem de biçem bakımından çok özgün olarak nitelenebilir. Hikayeler bir sayfadan uzun değil. Yazar konuya doğrudan girmekte ve betimlemelerden kaçınarak olayı kahramanlarının diyaloglarıyla sergilemektedir. Olayların çoğu sokakta geçmektedir, kahramanlar da mahalle çocuklarıdır.

Necati Zekeriya sadece çocuklar için şiir ve hikaye yazan bir yazar değildi. O, yetişkenler için de şiir ve hikaye yazdı. Yetişkenler için “Şiirler” başlıklı ilk kitabı, 1950 yılında çıktı. Şairin bu kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmı, bundan önce, 1949 yılında ”Makedonya Genç Türk Yazarlarının Eserleri” adlı üç yerli yazarın yayınlanan ortak kitabında yer alır. Kitapta sosrealizim konular ağır basar. Şiirlerin her biri yeni düzeni öven coşkuyla yazılmış mısralarla doludur. “Şiirler” kitabındaki mısralar, şairin şiire acemi olarak girdiğini, zamanın coşkusundan ve o dönemdeki şiir anlayışından uzak kalmadığını açıkça gösterir. Şair de bunun farkına varmış olacak ki, uzun yıllar yetişkinler için şiir yazmadı. İlk şiir kitabından on beş yıl sonra yayınlanan “Sevgi” kitabında bu hatasını büyük ölçüde düzeltmiş, okur karşısında çok daha ciddi, daha olgun ve sanat açısından çok daha değerli şiirlerle çıktı. Başta Yunus Emre olmak üzere, Türk Halk edebiyatı şiirlerinden esinlenerek de yazdığı görülen bu kitaplardaki şiirlerin temelinde “Sevgi bugün ekmek kadar herkese gerek / Sevgiden yoksun yaşayamaz insan” görüş ve anlayışı hakimdir. Şair daha sonraları “Lorka Soyutlaması” (1976) ve “Çayhane Şiirleri” (1989) adlı şiir kitaplarını yayınladı ve bu defa şiirde çok daha iddialı olduğunu gösterdi, şairliğini ispat etti. Bu kitaplardan ilkinde “Sevgi” kitabındaki şiirlerin havası var. Evrenselliğin ağır bastığı bu şiirlerde insan sevgisi, iyiliğe dönük kutsal bir duygu var. Şair, İspanya’nın iç savaşı ile bu savaşın kahramanlarından Lorka’yla özdeşleşmeye çalışır, onu yüceltirken özgürlükle ilgili duygu ve anlayışının ne denli büyük ve önemli olduğunu vurgulamayı amaçlar.

 

“Çayhane Şiirleri” kitabında yer alan şiirleriyle şair özüne, kimliğine dönüktür. Yaşadığı ortamda kendini anlatmak ister. Bu yüzden kitaptaki şiirlerin büyük bir kısmında doğup büyüdüğü şehirden söz eder. Çocukluğunu hatırlarken:

“Eski çınar yerinde yok artık,

Ninem görünmez yaşmağıyla köşe başında

Güvercinler göğe oya işler

Adım hala okunur mahallenin eski taşında” der.

 

Şehrinin tarihi hanlarından, hamamlarından, tekkelerinden, camilerinden söz eder. Sevgilerini, özlemlerini ve tutkularını canlandırır; sırtını Çifte Hamam’ın duvarına dayayarak kurnalardan taşan suları dinlemeye çalışır, Kale’den seyreder şehrini, Vardar boyunca yeşil kavakları, soğuk sularıyla Sulu Han’ı, kubbeleri ışıldayan Davut Paşa Hamamı’nı; göz atar Şar Dağının tepelerine. Eski Çarşı’nın da Eylül ayında bir başka güzel olduğunu yazarken Orhan Veli misali, burada: “Gelinlikler yola çıkar camekanlardan, eski duvarlardan gelir kireç kokusu…acılar söylenir türkülerde” der. Şehrinde doğup yaşayan ve yazan şairleri de unutmaz Necati Zekeriya:

 

“İslahane parkına uzayan yol boyu ağaç,

Küçük bir evde yaşar bir ozan.

Yazar acıyı,yazar sevdayı

Ama Üsküp’ü yazar her zaman

Üsküp’e yeşili ozanlar vermiş

Dikmişler her yere kavak, akasya.

Nice ozanlar yetiştirmiş Mektebleri

En büyüğü derler İshak Çelebi”

 

Üsküp’ün ünlü Gazi Baba’nın, türbesinde şiirleriyle yaşadığını, görür, büyük Türk şairi Yahya Kemal’le kahve içtiğine inandığı kahvede kahve içer, buraya Şeyh Sadettin Sırri’nin de uğramasını bekler, “Onar mısralarıyla” dillerde dolaşan Yaşar Nabi’nin” Dükkancık mahallesinde ektiği kavağın yükseldiğini ve okuduğu okulun yerinde yellerin estiğine dair türküler söyler. Bunun için “Çayhane Şiirleri”ndeki şiirlerin, şairin sanatında ayrı bir yer aldığını rahatça söylemek mümkün. Bu şiirlerinde Türkçe’nin güzel kokusu da var.

Necati Zekeriya, altmış yıl süren kısa ömründe sadece hikaye ve şiir yazmadı. Eleştiri, deneme yazdı, birçok kültür olaylarını yorumladı, yeni çıkan kitapları tanıttı. Onun özel olarak dilimiz üzerine çok değerli yazıları vardır. Dilimizin bilhassa çocuklar-öğrenciler tarafından gerektiği gibi kullanılması için büyük çabalar harcadı. Bu konuya, başta kurucusu olduğu “Sevinç” ve “Tomurcuk” dergilerinin dil köşelerinde önem verdi. Daha sonra dil sorunlarını “Sesler” dergisinde ele aldı. Yanlış yapılan çevirileri eleştirdi, Türkçe’ye yapılacak çevirilerin nasıl olması gerektiği üzerinde çok ciddi durdu. Okullar için dilbilgisi kitaplarını da hazırladı.

Makedonya ile Türkiye kültürleri arasında köprünün kurulmasında da büyük payı oldu. Yugoslav edebiyatlarından yaptığı birçok çevirilerle bu edebiyatların Türk okuyucularına yakın olmasına katkıda bulundu. Makedon ve Sırp edebiyatlarından yaptığı seçmeler, antolojiler, Türkiye’de ilgiyle karşılandı. Necati Zekeriya, Türk edebiyatının da dağılan Yugoslavya’da, tanıtılması için büyük emek harcadı. İki ülke edebiyatlarının ve kültürlerinin yakınlaşması için elinden geleni yaptı.

Sözün kısası, Necati Zekeriya çok başarılı bir çocuk hikayecisi, usta bir şair,düşünce üretmeye çalışan aydın bir kalem erimizdi. Makedonya Türkler’inin edebiyatında büyük ve önemli bir yeri vardır. Yazdıklarıyla, kültür alanındaki etkinlikleriyle ülkesinin edebiyatında ve kültüründe derin izler bıraktı, edebiyat ve kültür hazinesini değerli eserlerle zenginleştirdi. Bu yüzden zaman geçtikçe boşluğunu hissediyor, genç yaşta aramızdan ayrıldığına üzülüyoruz. (Eylül, 2003)

 

                                                                                                    Fahri Kaya

                                                                                 "Gün Bugün" Yeni Balkan Yayınları

 

 

Alıntı: Yeni Balkan Gazetesi

Last modified onThursday, 13 November 2014 21:16
Telif Hakkı 2005-2015 © Vrapciste.COM. Vrapçiştenin Resmi Web Sitesi!